Lüleburgaz Belediye Başkanı: Emin Halebak
İlk ne zaman belediye başkanlığına aday olmayı veya siyasete girmeyi düşündünüz?
İlk ne zaman düşündüğümün tarihini verebilmem mümkün değil ama ortaokul yıllarıma dayanan bir düşünce. İlk defa 13 yaşımda belediye meclis binasına girdim tüm meclis üyeleri bu çocuk burada ne arıyor diye sorarlardı.
Başkan olmadan önce başkan olsam şunları yapardım, bunlar eksik, bu projeler hayata geçirilmeli dedikten sonra yaptığınız projeler nelerdir?
Öncelikle o zaman nasıl aday olduğumun sorusunun cevabını vermek lazım ben fabrika müdürüydüm o zamanlar Türkiye’ nin en büyük kapasiteli fabrikasını yönetiyordum. Kapıdan bir güvenlik görevlisi aradı. Böyle böyle birileri sizinle görüşmek istiyor dediler. bir şey satacaklarını düşündüm buyursunlar gelsinler dedim. Geldiler dediler ki 1998 yılında seçimler olacak biz de sizi aday yapmak istiyoruz. Bende doğru adama gelip gelmediklerini, yanlış birine gelip gelmediklerini sordum ve şöyle söyledim siz şimdi gidin bir hafta daha araştırın ondan sonra hakikaten ciddiyseniz bende ondan sonra düşüneyim. Gittiler bir hafta sonra geri geldiler. Hayır dediler kesinlikle biz sizi istiyoruz bende işim gücüm var diyerek işin peşini bıraktırmaya çalıştım. Sonrasında bana durumdan memnun musunuz diye bir soru yönelttiler. Hayır dememle birlikte biz sizin bunları değiştirebileceğinize inanıyoruz diye bir yanıt geldi. Bunun sadece siz yapabilirsiniz. O zaman bu sorunun cevabını veremedik. Milli takıma girsem ve desem ki milli takımı bu sene dünya şampiyonu yapacağım, girmemiş bunu denememiş olmanız bir eksiklik olur. Belli bir süre sonra peki deyip belediye başkanlığı seçimlerine aday oldum.
Bu süreç nasıl işledi peki?
Benim ilk meclisimde hiç avukat yoktur. Hiçbir avukat kabul etmedi meclisimde olmayı. Emin dediler senin milyonda bir kazanma şansın yok dediler ama ben 25 meslis üyesinden yirmisini aldım. Tabi çok ilginç süreçlerdi. Bütün bu işleri yaparken de 1999 seçim kampanyam sadece 1400 TL’ dir. Kaybedenler 300.000-400.000 TL arası harcadı. Para harcayarak bunu yapmadık, hiçbir şey harcamadık. Hatta etrafımızdakiler dedi ki bu iş nasıl olacak, karşı taraflar böyle yapıyor şöyle yapıyor bende şunu söyledim akılla bilgiyle parayı yarıştıracağız. Hangisinin kazandığını göreceğiz. Sonuçta bilgi, bilim, akıl kazanıyor.Ben hiçbir mazereti kabul etmeyen biriyim. Doğru işleri yapıyorsanız toplum sizin arkanızdan yürüyecektir.
O dönem sizi tanımıyorlardı bu büyük bir dezavantaj değil mi?
Olsun. Bizde kaos dediğimiz kavram sonu belli olmayan bir kargaşa anlamını içerir. Çincede kaosun karşılığı bahttır. Hatta şunu derler tehdit ne kadar büyükse içindeki fırsatta o kadar büyüktür. Hatta çoğu zaman fırsat tehtidden daha büyüktür. Beni tanımıyor olmaları çok büyük bir tehdit olabilir ama mesele onun içinden o fırsatı çıkarabilmektir. Karşındaki içinde fırsat çok tanıyor olmasıydı ama onun tehdidi haline dönüşebilirdi. Bütün mesela hayata nasıl baktığınızla alakalıdır.
Seçim kampanyanız nasıl bir serüvendi?
1999 yılında yürüyerek seçim kampanyamı başlattım. O akşam arka sokakta küçük bir çay ocağı tutmuştum. Ana caddeye çıktık, oradaki seçim ofislerinin kiraları 815 milyar arasındaydı. Benim siyasetten maddi bir beklentim yok. Arkadaki bir çay ocağıyla 300 TL’ ye anlaştım. Toplandık çıktık hepimiz ana caddeye CHP’ nin önünden geçiyorduk. O akşam seçim kampanyasına gitmek için 80 tane araç vardı, bizlere garip garip baktılar çünkü biz sadece otuz kişiydik. Lüleburgaz’ da hala seçim kampanyaları yürüyerek yapılır. Bir hafta sonra hepsi arabalarından indi. Siz altı yüz elli milyarlık araca binip işçi kahvesine gidip ben sizdenim bana oy verin diyemezsiniz, bunu deseniz bile oradaki göz beyinde bunun analizini yapar bu araç sahibinin sizinle aynı olmadığını bilir. Onun için rekabet konuşmalarım olmadı. Kahve konuşması olmadan seçim nasıl olacak. .hedef kitlemin yüzde ellisi kahveye gelmiyor, yani kadınlar. Ayrıca kahvede on kişi var siz elli kişi giriyorsunuz siz girince zatn on kişi dışarı çıkıyor. Arkadan getirdiğiniz elli, yüz kişiye orada kırk beş dakika konuşuyorsunuz ve dönüp başka bir kahveye gidiyorsunuz. Zaten size destek olanlara her kahvede aynı şeyleri günlerce tekrar ediyorsunuz. Bu bir etkinliktir ama verimliliği sıfırdır. Verimli olan işler yapmamız lazım. Bende sokağın ortasında durdum, konuşmaya başladım, kadınlar camları açtılar, onları aşağıya davet ettim ve yürümeye devam ettim.
Lüleburgaz Belediyesi olarak bir çok ödüle layık görüldünüz. Bu ödülleriniz arasında sizleri en çok onurlandıran ödül hangisidir?
Marifet iltifata tabidir diye bir sözümüz vardır, sizin bir beceriniz varsa o bir şekilde iltifatla karşılanmalı bu önemli. Ödüllendirilmenin onurlandırmamış olanı olmaz. .her biri onur ve gurur verici. Bana verilebilecek en büyük ödülü bu kentin çocukları veriyor.Bir tane çiçek… Ondan daha büyük bir ödül daha yok, onların verebileceği başka bir ödül yok bu yüzden her şeylerini size vermiş oluyorlar. Tabi ki uluslar arası birçok ödül aldık. Mesela Avrupa konseyinin verdiği 12 Yıldız Şehir Ödülü. Avrupa konseyi her yıl çok az kente bu ödüle layık görüyor. Bizim dördüncü alışımız. 2011 yılında Türkiye Cumhuriyeti ilk defa belediyelerin performansını ölçtü birinci olduk. 2012’ de tekrar birinci olduk. 2013’de açıklamayacağız dediler bu çık onur verici bir şey çünkü benzerlerinizle sizleri bir skalada yarıştırıyorlar. Bu ödüllerin bence en değerlisi halkın size verdiği başkan olmalı yetkisi ödülüdür. Bundan daha onurlu bir şey daha olamaz. Dört defa bunu size veriyor, ben sana güveniyorum sen orda dur diyor. Hem çok hoş hem de çok zor iş bu.
Belediye başkanı olduğunuz zaman içersinde hiç başkanlığı bırakıp ailenize, sosyal yaşantınıza daha fazla zaman ayırmak istediğiniz zamanlar oldu mu?
Her gün. Benim kızım ortaokuldan mezun oldu gidemedim, liseyi bitirdi gidemedim, üniversiteden mezun oldu gidemedim. Çünkü ben başka çocukların mezuniyet törenindeydim. Bir tane kızım var ve ona dönüp tekrar okulu bitir deme şansım yok. Tabii ki toplumun şunu çok iyi anlaması gerekiyor. Siyaset olağanüstü zor ve büyük bir özveriye dayanıyor ama çok haksız bir şekilde biz siyasileri eleştirebiliyoruz. Bu ojadar kolay bir şey değil. Büyün eleştirenlerle yer değiştirmeye hazırım. Üstelik benim yaptıklarımın yarısını yapsınlar buna da razıyım.
Avrupa ülkeleri, gelişmiş ülkeler Amerika olsun Hollanda olsun gezip görmüşsünüzdür orada ki belediyecilik anlayışını. Oralardan rol model aldığınız belediyeler, Lüleburgaz’da da olsa güzel olur dediğiniz projeler var mı?
Tabii ki bunu yapabilirsiniz, benim cebimden elli lira çıkartıp bana bir bilgisayar al demek gibi bir şeydir. Benimle aynı bir Avrupa kentinin bütçesi en az iki yüz milyon euronun üzerinden benim bütçemde elli milyon euro. Ama söz gelimi benzin bende daha ucuz onlarda daha pahalı, elektrik bende daha pahalı onlarda daha ucuz. Demir çimento aynı para ama onlardan daha az bütçelere sahibiz maalesef ki.
İstemiş olupta henüz hayata geçiremediğiniz bir projeleriniz var mı?
Olmaz olur mu tabii ki var. Daha elli sene burada dursam yapacağım iş bitmez. Belediyecilik hayatın kendisini gibi. Sabah kalktık kahvaltı yaptık, peki öğlen neden yemek yiyoruz? Acıktık, o bitti. Akşama tekrar yiyeceğiz. Dün akşam uyuduk diye bir daha uyumayacak mıyız? Şunu söylemek istiyorum bu yolu yaptık diye bir daha yol yapmayacak mıyım? Bunlarında ömrü var aynı acıkma süremiz gibi. Altyapının ve yolun ömrü on beş yılda bir yenilenmek zorunda, eskiyor. Su borularımız, binalarımız eskiyor. Yeni ihtiyaçlar gündeme geliyor. Yani bitirebildim dediğiniz bir iş yok. Burasını düzenledim yaptım ama on beş sene sonra burayı düzenlemek yeniden yapmak zorundayım. Burayı hiç eskimeyecek şekilde sağlam yapsam bile halk artık bundan sıkılıyor yenisini istiyor. Söz gelimi Avrupa kentlerine gittiğimizde altyapıları birmiş her şeyi bitmiştir. Biz bunları tamamlayabilen bir ülke değiliz. Buna rağmen söküp yeni baştan yaptıklarını görüyorsunuz. Zaten daha yapacağınız işim yok diyorsanız ölüsünüzdür. Yaşadığımız süre içerisinde yapacağımız çok işimiz var.
İl belediyesiyle, civar ilçe belediyeleriyle ve belediye başkanlarıyla kolektif çalışmalar yapabiliyor musunuz?
Tabii ki şöyle; mesela Lüleburgaz ilçesinde benim altımda beş tane daha belde belediyesi vardır. İkisi kapandı üçü kaldı şuan da. Benimle beraber dört. Biz onlara beraber veya çevremizdeki belediyelerle hangi partiden olduklarına bakmaksızın sorunları varsa ortak bir şekilde üzerine gidiyoruz. Yasaların bize izin verdiği şekilde dayanışıyoruz, destek oluyoruz ama yasaların izin vermediği bir şey varsa onun yapmam zaten suç üstelik çokta ahlaki olmayabilir. Size bu başka kapıları açar o amanda başka şeyler yapmaya başlarsınız ki buda çok doğru bir iş değil. Bu kentin kaynaklarını benim tek başına özgürce başka bir tarafa aktarma hakkım yok.
Birçok belediyeye baktığımızda birçoğunun borcu var sizin olmamasınız nedeni nedir? Aksine Lüleburgaz belediyesinin parası var, bunu nasıl başarıyorsunuz?
Türkiye’ de ki belediyeler bütçelerinin yüzde üçüyle, sekizini yatırıma dönüştürebiliyorlar. Benden önce Lüleburgaz Belediyesi bütçesinin yüzde beşiyle yatırım yapıyordu bense şuanda bütçemin yüzde kırk ikisiyle yatırım yapıyorum. Olağanüstü bir rakam. Zaten teorik sınırda yüzde kırk beş. Çünkü yüzde on siz transferler yüzde yirmi otuz civarında maaşlarda yüzde yirmi iki, enerji giderlerini üst üste koyduğunuzda yüzde kırk beş sınırını yasal olarak aşamayacağınız bir noktaya gelirsiniz. Biz zaten sınırına kadar bu işi yaptık. Kaldı ki tahakkuk, tahsilat oranlarımız yüzde doksanın üzerinde. Belediyeler alacakları paraları halktan almıyorlar ondan sonrada param yok diyorlar. Batı demokrasilerinin gücü kullanan öder kirleten temizler prensibinden geçer. Kullananın ödemediği, kirletenin temizlemediği bir düzen bizim toplumsal hukuk ve adalet düzenimizi de zedeler.Ne için sizin tükettiğiniz bir şeyin bedelini başkaları ödesin? Bunu sizden almam en doğrusu değil mi. Onun için popülist yaklaşımlar doğru değil. Bunlar zaman içerisinde bizi kötü noktalara taşır. Halbuki halk bedel ödüyorsa bunun hesabını da soruyor. Söz gelimi on beş yirmi milyara araba alıyoruz. Üzerini kuş pislettiğinde hemen gidip siliyoruz. Kaportanın görünümü bozulamasın diye. Akciğere eğer para verseydik kimse sigara içmezdi. Onun için toplum bedel ödemeli. Biz demokrasiye geçiş sürecinde bedel ödemediğimiz için demokrasinin de kıymetini bilmiyoruz. Bu öğrenme sürecini şimdi yaşıyoruz toplum olarak. Demokrasimizde aldığımız her yara toplumda bir yara, iz bırakıyor. Buda gelecekti demokrasiyi daha sağlıklı kurmamıza yardımcı olacaktır.